İHLAS VE RİYA

وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَٓاءَ
وَيُقِيمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ (Beyyine, 5)

Muhterem Kardeşlerim!
“Arınmak, saflaşmak, kurtul¬mak” mânasındaki hulûs kökün¬den türetilmiş olan ihlas; “bir şeyi, içine karış¬mış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak ve saflaştırmak” anlamına gelir. Terim olarak ihlas ise; bütün davranış ve sözlerde sadece Allah’ın rızâsını gözetmek demektir. İbadet ve iyilikleri gösterişten ve çıkar beklentilerinden arındırıp sadece Allah için yapmak demektir. Daha geniş manasıyla ihlas; şirk ve riyadan, bâtıl inançlardan, kötü duygular¬dan, çıkar hesaplarından ve gösteriş arzusundan kalbi temiz¬lemeyi, her türlü hayırlı faaliyeti iyi niyet¬le yapmayı, her durumda yalnızca Al¬lah’ın rızasına bakmayı ifade eder. İhlas, katıksız ve tertemiz bir süte benzetilecek olursa, Allah’ın rızası dışında herhangi bir gaye için ibadet yapmak ise o süte az veya çok su karıştırmak demektir. Bu konuda Fudayl b. İyâd şöyle demiştir: “İnsanların hatırı için ameli terketmek riya, onları memnun etmek için amel etmek şirk, bu iki du¬rumdan kurtulmak ise ihlâstır.”

Değerli Müslümanlar!
Kur’ân-ı Kerîm’de on yerde geçen “muhlisîne lehü’d-dîn” ifadesindeki ihlâs kavramı “yalnızca Allah’a yönelip O’na kulluk etmek, O’na güvenip O’ndan dilek¬te bulunmak, sadece Allah’ın dinini tanıyıp din konusunda kendini Allah’a adamak, tevhid inancının saflığını bâtıl itikatlarla zedelemekten sakınmak ve saf bir dindarlık yapmak” şeklinde hem şirke hem riyaya zıt bir an¬lam taşır. Yine Kur’an’daki “ibâdullâhi’l-muhlasîn” ifadesi, “Al¬lah’ın yardımına mazhar olup hâlis dindarlığa ve hidayete ulaştırılmış kullar” mânasına gelmektedir. Âyetlerde ifade buyrulduğu üzere şeytan ihlâslı kişilere zarar veremeyeceğini itiraf etmiştir. Bu se¬beple Kur’an’da ihlâs, peygamberlerin başlıca niteliklerinden sayılmıştır. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in 112. sûresine dinin temel ilkesi olan tevhidi en hâlis, en güzel şekilde dile getirdiği için İhlâs Sûresi adı verilmiştir.
İhlâs kavramı, hadislerde de dinî ve ah¬lâkî bir fazilet olarak sık sık geçmektedir. Çe¬şitli vesilelerle Allah rızâsı için ihlâsla amel etmenin önemini ve faziletini vurgulayan Hz. Peygamber (s.a.v) duada ihlâslı olmayı öğütlemiş ihlâslı bir kalple iman etmiş kişinin âhiret kurtuluşuna ereceğini müjdele¬miş kendisi de, “Yârabbi! Beni, Sana karşı ihlâslı bir kul eyle” şek¬linde dua etmiştir.

Aziz Mü’minler!
Zünnûn el-Mısrî’ye göre hayırlı işlerinden dolayı övül¬me ile yerilmenin eşit olması, işlenen amellerin unutulması ve sevap almayı gerektirdiğinin düşünülmemesi, kişinin ihlâslı oluşunun alâmetleridir. Bunun yanında kim¬senin görmediği yerlerde ibadet etmek de ihlâslı olmayı sağlar.

İhlâs konu¬sundaki fikirleriyle tanınan Yûsuf b. Hü¬seyin er-Râzî, dünyada en değerli şeyin ih¬lâs olduğunu, fakat kendisinin, gönlün¬den riyayı söküp atmak için bütün gücüy¬le çalıştığı halde riyanın kalbinde başka bir renkle yeniden yeşerdiğini söyleyerek her durumda ihlâslı kalmanın zorluğuna işaret etmiştir.
Doğruluğun özel bir şekli olarak görü¬len ve bazen niyet anlamında kullanılan ihlâs, insanın ruhunda son derece gizli bir niteliktir, hatta o bir sırdır. Cüneyd-i Bağdâdî’ye göre ihlâs, o kadar gizlidir ki melek onu bilmediği için sevap hanesine yazmaz, şeytan bilmediği için bozamaz, nefis bilmediği için şımarmaz. Böyle olunca da başkaları bir yana, ihlâslı olduğu¬nu kişinin kendisi bile kesin olarak bile¬mez, onun için de nefsini daima denetim altında tutması gerekir.

Pek Aziz ve Değerli Cemaatim!
Dünyada ve ahirette kişiyi kazançlı çıkaracak en güzel iş ve kulluk şekli ihlastır. Şeytan başta olmak üzere maddi-manevi düşmanlar karşısında kuvvet bulmanın, fitne-fesat, bid’at ve dalelet karşısında muvaffak olmanın yolu ihlaslı olmaktır. Yaptığımız amellerin boşa gitmemesi, ihlas ve niyete bağlıdır. Her amelimizde Allah rızası hedef olmalıdır.
İhlasa ermek isteyen kişi nefsine karşı Hz. Yusufça bir tavır sergileyerek her daim tetikte olmalıdır. Zira nefis, devamlı kötülüğü emredip durmaktadır.

Şahsımızı büyük görüp etrafımızdakileri küçük görme hastalığından kurtulmalı, onların ayıp ve kusurlarının pazarlayıcıları durumuna düşmemeliyiz. Tam tersine çevremizdekilerle olumsuz rekabeti, gereksiz tartışmaları bir kenara bırakmalı, doğru yolda birbirimizin teşvikçileri olmalıyız. Omuz omuza vermeli, vifak ve ittifakın sırrıyla karşılıklı sevgi ve birlikte olmanın gücüyle birlerle milyonlar seviyesine çıkmalıyız. Çünkü bizler aynı vücüdun farklı uzuvlarıyız.

Üstünlüğün ve kuvvetin hak ile ihlâsta olduğunu asla unutmamalıyız. Zira gayri müslimler bile, batıl bir yolun yolcuları olduğu halde işlerinde göstermiş oldukları ihlâs ve samimiyet sebebiyle dünyalıklar konusunda kuvvet kazanmışlardır.

Başarıda, maddi-manevi kazanımlarda kardeşlerimizi kendimizden önde tutmalıyız. Kendi başarılarımıza sevindiğimiz gibi kardeşlerimizin başarılarıyla da övünmesini bilmeliyiz.
Kazanımlarımızı ve kulluktaki kıvamımızı kaybetmemenin en önemli metodu, ihlasa ermenin ve o çizgide kalmanın en kestirme yolu, ölümü bir an olsun hatırdan uzak tutmamaktır. Bunun yanında hayatımızın her anını Allah’ı tefekkürle süslemeliyiz. Süslemeliyiz ki herdaim Hakk’ın huzurunda olduğumuzu bilelim, kulluğa yakışmayan davranışlardan uzak durmayı becerelim. Bu itibarla da Hakk kapısından başka yerlerde medet ve huzur dilenmeyelim. Dünya menfaati adına yapacağımız rekabeti bütünüyle terk edelim. İbadetlerde menfaat beklentisini bir kenara bırakalım ve kulluğun karşılığını kullarda aramayalım.

Bütün bunların yanında mânevi şirketler kurmalı din kardeşlerimizi ibadetlerimize ve dualarımıza ortak etmeliyiz. Göz önünde bulunmaktan, şan-şeref peşinde koşmaktan ve takdir edilme hastalığından kaçınmalıyız. Sonuç olarak, korkulacak ve beklenti içerisinde olunacak makamın sadece Cenabı Allah’ın makamı olduğunu bilmeli, dünya ve ahirete bağlı olan bütün beklentilerimizi de bu çerçevede yeniden şekillendirmeliyiz.

Recep Toraman
Göteborg/İSVEÇ
29.03.2013

NOT: DİA’dan ve İhlas Risalesinden istifade edilmiştir.