İmanın hikayesi / 2. söz / Risale 2. sözden istifa edilmiştir

Değerli kardeşlerim! Bugün de size bir hikâye anlatacağım:

Bir zamanlar iki adam varmış. Bu adamlardan biri, kendini beğenen, diğeri de Allah’ı bilen birisiymiş. Bu iki adam hem eğlenmek hem de ticaret yapmak için bir yolculuğa karar vermişler. Karar verdikten sonra iki ayrı yolu tercih ederek yolculuğa başlamışlar.

Kıymetli kardeşlerim! Bencil adam, rahatına çok düşkün, sadece kendisini düşünen ve her şeyi kötüye yoran karamsar birisiymiş. Bu sebeple tercih ettiği yol, çok kötü bir şehre çıkmış. Oraya varınca bir de ne görsün: Zavallı ve çaresiz durumdaki insanlar, zalim adamların elinde işkence görüyorlarmış. Acı ve yaralarından dolayı da ağlayıp feryat ediyorlarmış. Gezdiği her yerde aynı manzaralarla karşılaşmış. Bütün ülke sanki bir cenaze evi gibiymiş. Kardeşlerim! Bu kadar acıya ve zulme alışık olmayan adam, içini acıtan bu kötü manzaralardan kurtulmak için içki içip sarhoş olmaktan başka çare bulamamış. Çünkü karşılaştığı her şey onun gözünde kendisine birer düşman, gördüğü herkes şimdiye kadar hiç görmediği yabancı birileri olarak görünüyormuş. Her tarafta korkunç insan ölüleri ve o ölülerin başında ümitsizce ağlayan yetim çocuklar varmış. Bunlara şahit olan adam, vicdan azabı içinde kalmış. Ağlayanlarla beraber oturup ağlamış, bağırıp çağıranlarla birlikte sızlanıp feryat etmiş.

Kıymetli kardeşlerim! Allah’ı bilen ve doğruluğun peşinden giden güzel ahlaklı adamın tercih ettiği yol ise tam da karakterine uygun olacak şekilde güzel bir şehre düşmüş. Girdiği şehirde herkesin bir şenlik ve eğlence programında olduğunu görmüş. Her tarafta huzur, mutluluk ve neşe içerisinde insanı kendinden geçiren zikir meclisleri varmış. O şehirdeki herkes ona dost ve akraba gibi görünüyormuş. Genel bir af çıkmışçasına sevinen insanlar, “bravo! teşekkürler! yaşasın!” diye bağırıp şenlikler ve eğlenceler düzenliyorlarmış. Asker uğurlaması yapılıyor gibi her taraftan davul, zurna sesleri geliyormuş. Kardeşlerim! Şehirdeki güzel havayı, eğlenceli ortamı ve mutlu insanları gören bu iyi adam da çok sevinmiş. Gülüp eğlenenlerle birlikte mutlu olmuş, sevinip tezahürat yapanlarla birlikte o da bağırıp çağırmış. Üstelik çok kazançlı bir de ticaret yapmış. Sonunda bu güzel durumdan dolayı Allah’a gönülden teşekkürler etmiş.

Değerli kardeşlerim! Günler sonra iyi adam, bencil adamla karşılaşmış. Kendinden başkasını düşünmeyen o egoist adamın yüzüne bakınca içine düşmüş olduğu kötü halini hemen anlamış. Ona şöyle demiş: “Yahu sen deli, divane olmuşsun, aklını yitirmişsin. İçindeki bütün çirkinlikler, dışına yansımış. Etrafındaki olup bitenleri hep yanlış anlamışsın. Gülmeleri, ağlamak bilmişsin, güzellikleri, hep kötülük zannetmişsin. Gel kardeşim aklını başına al ve kalbini temizle ki gözüne çekilmiş olan şu belalı perde gözünden kalksın da doğruları ve güzellikleri gör. Çünkü son derece adaletli, merhametli, halkına düşkün, güçlü, disiplini seven ve şefkatli bir devlet yöneticisinin ülkesi, senin kuruntuların kadar berbat olamaz. Bunca mükemmel ve modern ilerleme ve gelişmişlik eserlerine sahip olan bir devlet, senin zannettiğin kadar kötü bir duruma düşemez.”

“Kardeşim bak, senin kul, köle olmuş inim inim inliyor dediğin kişiler, Allah’a kul olmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Her tarafta inleme ve sızlanma sesleri var dediğin şeyler, o müminlerin Allah’ı tesbih ve zikir sesleridir. Malları ellerinden zorla alınıyor dediğin şey, Allah’ın zenginlere fazladan verdiği maldan bir kısmının severek ve isteyerek fakirlere verilmesi demek olan zekât ibadetidir. Akşama kadar yiyecek ve içeceklerinin ellerinden zorla alındığını zannediyorsun ama o da oruç ibadetinden başka bir şey değildir. Hastalıktan inleyenlere acımışsın ama o hastalık da o müminler için cennetteki ödüllerini artıran bir sebeptir. Korkup kaçmaya çalıştığın ölüm ise bu dünyadaki kulluk görevini bitirip kişiyi zevk ve eğlence yurdu olan cennete ulaştıran bir köprüdür.”

Kıymetli kardeşlerim! İyi adam böyle güzel bir nasihatte bulununca mutsuz olan adamın aklı başına gelmiş ve çok pişman olmuş. Sonra da sevinerek şöyle demiş: “Evet kardeşim çok haklısın. Karşılaştığım kötü manzaraları görmezden gelmek ve onları unutmak için kendimi içkiye vermiştim. Tükettiğim içkilerden dolayı da çok sarhoş olmuştum. Bu yüzden iyilikleri hep kötülük olarak değerlendirmişim. Güzellikleri de hep haksızlık ve zulüm zannetmişim. Allah senden razı olsun ki beni uyardın da cehennem gibi bir durumdan kurtardın.”

İşte değerli kardeşlerim! Bu hikâyede ilk olarak anlattığımız adam, Allah’a inanmayan bir kafirdir ya da dinin emirlerini hafife alan bir fasıktır. Böyle kişilerin gözünde şu dünya, sanki herkesin yas tutup ağladığı bir yerdir. Bütün canlılar, ayrılık ve yok olma tokadını yiyip ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insanlar, ölüm pençesiyle parçalanan kimsesiz, disiplinsiz ve başıbozuk canlılardır. Dağlar ve denizler gibi devasa varlıklar, ruhsuz ve korkunç cenazelerdir. İşte bu düşünceler ve bu düşüncelere benzer acı verici, ezici ve korkunç kuruntular, bu durumdaki adamın inançsızlığından ve sapıklığından dolayı ortaya çıkar ve ona psikolojik olarak acı çektirir.

Aziz kardeşlerim! Diğer adam ise mümindir, her şeyin yaratıcısı Yüce Allah’ı tanıyan ve O’nu kabul eden bir kimsedir. Onun gözünde bu dünya, merhameti sonsuz olan Allah’ın bolca zikredildiği bir yerdir. Ona göre dünya, insanoğlunun ve hayvanların eğitildiği bir okuldur. Cin ve insanların sınava girdiği bir meydandır. İnsanların ölmesi, Allah’a inanan bu adama göre kulluk ve kölelik görevinden kurtuluştur. Bu geçici dünyada vazifesini bitirenler ve görevlerini güzelce yerine getirenler, mutlu bir şekilde sonu olmayan, sıkıntı ve telaşeden uzak olan diğer dünyaya ancak ölüm sayesinde gidebilirler. Giderler ki annelerinden doğup kulluk görevine yeni gelecek olanlara da yer açılır. Bu açıdan hayvanların ve insanların doğum vesilesiyle çoğalması; askere yazılma, silah altına alınma ve görev başına geçme gibi bir şeydir. Bütün canlılar, görevli ve mutlu birer asker, işini en güzel şekilde yapmaya çalışan ve hayatından memnun olan birer memur gibidir. Yine o mümine göre dünyadaki duyulan ve kafiri korkutan sesler, ya görev başındaki kişilerin Allah’ı zikir ve tesbih sesleridir ya da iş sonrası paydos sebebi ile söylenen şükür ve sevinç şarkılarıdır. Çünkü görevlerini güzelce yerine getirmenin verdiği huzur, onlara bu mutluluğu yaşatmaktadır. Bütün varlıklar, Allah’a inanan o müminin gözünde Cömert bir Efendi ve Merhametli bir Kral olan Allah’ın söz dinleyen birer hizmetçisi, dostluğunu kazanmış birer memuru, şirin ve sevimli birer kitabıdır.

Kıymetli kardeşlerim! Dünyadaki olup bitenlerle ilgili olarak işte bu gibi ince, yüce, lezzetli ve güzel değerlendirmeler hep o mümininin imanından kaynaklanan gerçeklerdir. Çünkü iman, değerli kardeşlerim, Yüce Allah’ın insan vicdanına hediye ettiği bir nurdur. Bu nur, vicdanın içyüzünü tamamıyla aydınlatır. Bu aydınlanma vesilesiyle mümin, kâinata ve kâinatta olup biten bütün olaylara karşı bir yakınlık duyar, onların yanında kendisini güvende hisseder. Bu iman sayesinde müminin kalbinde manevi bir kuvvet ortaya çıkar. Allah’a inanan kişi bu kuvvet sayesinde karşılaştığı ve olumsuz gibi görünen bütün olaylara karşı direnç gösterir, dayanılmaz gibi görünen olaylara sabırla göğüs gerer. Başarıyla geçmiş olduğu hayır ve şer imtihanlarının akabinde sonu gelmez cennet mükafatlarına ulaşacağını çok iyi bilir. Bu açıdan kafirin korktuğu her olay, mümin için cennete giden bir yol olur.

Demek oluyor ki kardeşlerim! İmanın yapısında manevî açıdan cennete ait olan Tuba ağacının bir çekirdeği vardır. Dolayısıyla kalbinde iman olan kişi, bu dünyaya her zaman güzel bir açıdan bakar ve dünyadaki olayları da hep iyi tarafından görür. Nihayetinde dünyadaki olup biten her şeyi cennet hayatı gibi değerlendirir. Bu şekildeki bir bakış açısı, insanı her zaman mutlu eder. Küfrün içinde ise manevî olarak cehenneme ait olan zakkum ağacının tohumunu saklıdır. Dolayısıyla kalbinde küfür olan bir kişi, dünyayı ve dünyada olup biten bütün olayları cehennem olayları gibi görür ve hep kötü değerlendirir. Zira, dünyadaki yaşanan olayları kötü gören ve onlarla ilgili hep kötü duygular besleyen kişi asla mutlu olamaz. Neticede kardeşlerim! Aynı olayları gören mümin, sevinir mutlu olur; kafir ise üzülür, karamsarlıkta boğulur.

Sonuç olarak kıymetli kardeşlerim! Kurtuluş ve emniyet, yalnız İslâmiyet’te ve imandadır. Öyle ise biz daima bize hediye olarak verdiği İslam ve iman nimetinden dolayı Allah’a teşekkür etmeliyiz. Hayattan lezzet almamızı sağlayan, dünyada huzur ve rahat içerisinde yaşamamıza imkân veren iman nimeti için Yüce Yaratıcımıza şükranlarımızı sunmalıyız.

İslam dini ve imanın eksiksiz olmasından dolayı Allah’a hamdolsun.

İmanın hikayesi ile ilgili video formuna ulaşmak için linke tıklayınız: https://youtu.be/p3vPtDqnUcU